Ağaç, orman ve siyâset

Hâlbuki ağaç ve orman sevgisi, Türk milletinin yaratılışında vardır. Bu sevgi daha destan devirlerinde başlar. İnsanların dokuz dallı bir ağaç gölgesinde yaratıldığına inanan ilk millî destan Türk’ündür. Bugünkü anne vatan anlayışı gibi bir anne ağaç anlayışı, Oğuz Destânı’dır. Uygur Destânı da Uygur ilinde, Tuğla ve Selenge nehirleri arasında, Hulin dağı üzerinde, mukaddes gün ışığından gebe kalan bir ağacın karnından doğan beş mukaddes Türk’den birini kendilerine Hâkan seçtiklerini anlatır.

Eski Türk destanlarında mukaddes ağaç sevgisi ve ağaç motifleri böylece uzar, gider. Aynı sevgi, İslâm Medeniyeti çağlarındaki Türk halkı arasında, bu sefer, İslâm mukaddesâtıyle de birleştirilerek yaşatılmıştır. Bunun parlak bir örneği Dede Korkut Hikâyeleri’ndeki şu ağaç övgüsündedir:

Ağaç ağaç der isem sana erilenme (tasalanma) ağaç

Mekke ile Medîne’nin kapusı ağaç

Mûsâ Kelîm’ün asâsı ağaç

Büyük büyük suların köprüsü ağaç

 

Kara kara denizlerin gemisi ağaç

Şâh-ı Merdân Alî’nin Düldül’ünün eyeri ağaç

Zülfikâr’un kını-yilen kabzası ağaç

Şah Hasan ile Hüseyn’ün beşiği ağaç

Path_to_the_Woods

 

 

 

 

Ağaç sevgisi, Müslüman-Türk rûhunda bu çeşit duygularla gelişir ve yenilenir. O kadar ki Dede Korkut Hikâye’lerinin söylendiği asırdan nice sonra, meşhur saz şâiri Pîr Sultan Abdal da şiirlerinde, aynı motifleri, daha ince ve daha güzel seslerle tekrar dile getirir ve der ki:

 

 

 

 

Öt benim sarı tanburam

Senin aslın ağaçtandır

Ağaç dersem gönüllenme

Kırmızı gül ağaçtandır

 

Ali Fâtıma’nın yâri

Ali çaldı Zülfikâr’ı

Düldül atının eyeri

O da yine ağaçtandır.

 

Ağaçtır Kâ’be eşiği

Cihânı tuttu ışığı

Hasan-Hüseyin’in beşiği

O da yine ağaçtandır

 

Yeter Pîr Sultan’ım yeter

Dertlülere derman katar

Türlü türlü meyva biter

O da yine ağaçtandır.

 

Osmanlı Türkleri’nde ağaç öylesine millî ve mânevî bir yücelme sembolüdür ki, Sultan Osman’ın, Şeyh Edebâlî’nin evinde gördüğü rüyâ bile onun kudsîliğini belirtir.

***

Görülüyor ki ağaç sevgisini daha ilk çağlardan beri, millî ve mukaddes sevgiler arasında yaşatarak, millî kalkınma’nın ve cihan hâkimiyetinin bir sembolü gibi gören Türkler, ağaca düşman olamazlar.

***

 

Nihad Sâmi BANARLI, Devlet ve Devlet Terbiyesi, 2. Baskı, s:125-130.