Bayram Şiirleri
Millî sanatımızın köklerinden o kadar koparılmış bulunuyoruz ki bayramlarda olsun, eski bayram şiirlerini anlayarak hatırlayabilenler, şimdi kim bilir ne kadar azalmıştır?
Eski şâirler, iydiyye adı verilen bayram şiirleri yazarlardı. Çünkü eski bayramlar, tatil olacak diye değil, bayram olacak diye beklenen günlerdi; heyecanları, saâdetleri, sevinçleri için şiir söylemeye değer zamanlardı. O kadar ki saâdetin ve sevincin her türlüsü bayram sözüyle birleştirilebilir; bayram etmek, sevinmek, neşelenmek, hattâ sevinçte, neşede ve imanda büyük heyecanlar duymak mânâsına gelirdi.
Evliyâ şâirleri bile, ruhlarının, kendisine varmak istediği yüce Tanrı’ya yaklaştıklarını hissedecek hâle geldikleri zaman, bunu, bayram etmek, bayram kılmak tâbiriyle ifade ederlerdi. XV. asır tasavvuf şâiri Hacı Bayram Velî’nin, besteli bir söyleyiş olmaktan ileri giderek; raks eder gibi bir mûsikîyle söylediği:
Bayram’un imdî Bayram’mı imdî Bayram ederler yâr ile şimdi Hamd ü senâlar hamd ü senâlar Yâr ile bayram kıldı bu gönlüm
İlâhîsinde böyle bir heyecan mûsikîleşir.
Bayramla aşkı birleştiren ve en büyük bayram, sevgi-li’nin güzel yüzünü görmektir, diyen bir şâir, vaktiyle İran saltanatını elinde tutan Türk hükümdârı ve Türk şâiri Şah Ismâü’dir. Bir tasavvuf şâiri olduğu için, onun da aşkı aslında üâhî aşk ölçüsündeydi. Güzel yüzünü görmek istediği de bir bakıma, Tanrı’sıydı. Fakat onlar, yüzlerine Tanrı güzelliği aksetmiş sevgililer için de, imanla aşkın kaynaşmasından doğmuş, terkibi aşk şiirleri terennüm ederlerdi.
Yavuz Sultan Selim gibi bir harp dehâsı karşısında yenilmekle beraber, Şah İsmail de kahraman bir hükümdardı. Şiirlerinde kahramanlık, aşk kadar, insanlık kadar temelli yer tutardı.
Bunun içindir ki, devrinin Şâh-ı merdân, merdlerin (insanların) şâhı diye andığı Hz. Ali’ye bağlılığını belirterek söylediği bir gazele:
Biz ezelden tâ ebed meydâne gelmişlerdenüz Şâh-ı merdân aşkuna gelmişlerdenüz
beytiyle başlamış ve bu gazelini:
EyHatâîiyd-i ekber’dür cemâli dilberim Biz bu iyd-i ekber’e kurbâne gelmişlerdenüz
söyleyişiyle bitirmişti. İçinde iyd-i ekber sözü geçen bu son beytin mânâsı şu idi: “Ey hataî! En büyük bayram, sevgilinin güzel yüzünü görmektir. Biz bu büyük bayrama kurban olmaya (hem de sevgilinin güzel yüzü için kurban olmaya) gelmişlerdeniz.”
Şâh Ismâil şiirlerini Hatâî mahlâsıyla söylerdi. Buradaki iyd-ekber, en büyük bayram demekti. Birinci günü cumaya rastlayan kurban bayramlarına eskiler, iyd-i ekber derlerdi. O zamanlar cuma, sadece hafta tatili değil, aynı zamanda haftanın ibâdet, toplantı ve bayram günüydü. Bu gün, bayramla birleşince, tatilden bir gün kaybettik diye üzüntüye düşülmez, bayramların en büyüğü idrâk edilirdi.
Daha yakın edebiyâtıınızda bayramlar için, hele Kurban Bayramı için söylenmiş en güzel şiirler Nedîm Dîvam’nda-dır. Bu el âleme şen görünen, dışarıdan şuh fakat içi aşklarla, özleyişlerle (bir bakıma, ideal güzel özleyişiyle) dolu Sa-dâbâd şâiri, devrinin ve devrinde büyük bir neşe ve medeniyet köşesi olan Sadâbâd’ın güzelliklerini çok kere, bir bayram neşesi için terennüm etmiştir:
İyd erişsün bâis-i şevk-i cedîd olsun da gör,
Seyr-i Sadibâd’ı sen bir kere iyd olsun da gör.
Gûşe gûşe mihrler, mehler bedîd olsun da gör,
Seyr-i Sadâbâd’ı sen bir kerre iyd olsun da gör.
Anda seyret kim ne ûrsadar girer cânâ ele,
Gör ne dilcûlar, nemehrûlar, ne âhûlargele.
Tıfl-ı nâzım, sevdiğim, bir iki gün sabret hele,
Seyr-i Sadâbâd’ı sen bu kerre iyd olsun da gör.
Yâni: “Bayram gelsin, yeni bir şevke sebep olsun, Sadâ-bâd eğlencelerini sen, bir kere bayram olsun da gör. Bucak bucak, nice ay gibi, güneş gibi güzeller görünsün de; Sadâ-bâd eğlencelerini sen bir kere bayram olsun da gör.
Orda seyret, sevgilim, ele ne fırsatlar girer. Oraya, gönlün çok istediği ne güzeller, ne ay yüzlü, ceylân gibi sevgililer gelir. Ey naz çocuğu güzelim! Sevgilim!. Hele bir iki gün sabret… Sadâbâd eğlencelerini sen, bir kere bayram olsun da gör!”
***
Kurban kelimesi, Nedim’in şiirinde, çok kere fedâ mânâ-sındadır:
Sâkıyâl Meclise gel, cismime gelsün cânım, Ahdler, tövbeler ol sâgare kurbân olsun!
Ayağın sakınarak basma, aman sultânım;
Dökülen mey, kınlan şîşe-i rindin olsun!
derken ve bu deyişle Türkçeye, şevkin en şiirli mısrâlarım kazandırırken, kelimeyi bu mânâda kullanır ve tabiî, kelimenin daha derin mânâsıyla da ustalıkla kaynaştırır. Aynı kelime, onun dilinde, çok kere, halk ağzından seçilmiş, en zarif söyleyişler arasında yer alır:
Yaklaştı şiti, ebr-isiyeh tutdu cihâm,
Kalmadı sabânm gezecek tâb ü tüvâm,
Kurbânm olanı, geçti Boğaz seyri zamam Serd oldu havi, çıkma koyundan kuzucağım.
“Kış geldi, cihâm siyah bulutlar kapladı. (Yaz aylarında aradığımız o) serin rüzgârın gezecek kudreti kalmadı. Sevgilim, Boğaz’da gezme zamanı geçti, havalar soğudu, kurbânın olayım, sen şimdi benim, sıcak kucağımdan uzaklaşma!” deyişleri böyledir. (Tabiî, koyun ve kuzu sözlerini yan yana getirmekten doğan söz inceliklerini de bilerek söyler.)
Bazen de kelimeyi hem bu mânâlarda; hem sevgili uğrunda bir kurban gibi can verme mânâsında; hem de Kurban Bayramını hatırlatmak için, tevriyeli kullanır:
Sevdiğim, cinim, yolundâ hâke yeksin olduğum, lyddir, çık nâz ile seyrine kurbân olduğum.
Ey benim, aşkmda bülbül gîbinâlân olduğum lyddir, çık nâz ile seyrine kurbân olduğum!
Sen açıl, gül gibi, zâr ile hezâr olsun Nedim Bend bend olsun harn-i zülfün, şikâr olsun Nedim Sen salın, cini, yolundâ hâksâr olsun Nedim lyddir, çık nâz ile seyrine kurbân olduğum!
“Sevdiğim, canım, yolunda yerle bir olduğum, Kurban Bayramıdır, bütün nazlılığınla gezmelere çık, kurbânın olduğum! Ey benim aşkmda bülbül gibi inlediğim, Kurban Bayramıdır, bütün nazlılığınla gezmelere çık, kurbânm olduğum!”
“Sen gül gibi açık ve Nedîm feryatlarıyla, senin bülbülün olsun! Saçlarının büklümleri, beni (bir ağ gibi) tutsun ve Nedîm, senin avın olsun! Sen salın sevgilim, senin yolunda toprakla bir olsun! Kurban Bayramıdır, bütün nazlılığınla gezmelere çık, kurbânın olduğum!..’’ demek ister.
***
Ziyâ Gökalp’in bile, yanılarak, yabancı zannettiği, (aslında tamamıyla millî bir nazım şekli olan) şarkı şekliyle söylenmiş bu şiir ve benzerlerini, buraya noktalama işâretleri ile aldığım için, şâirinin azız rûhundan özür dilerim.
Çünkü onlar, kelimeleri yan yana getirirken böyle işâret-ler kullanmazlardı. Çünkü bu işâretlerin hiçbirisini kullanmaya muhtaç olmayacak kadar üstün bir ifade kudretine ve böyle bir ifade tekniğine sahip bulunuyorlardı. Türkiye Tiirkçesinin bütün ses inceliklerini terennüm kudreti kazanmış ve tamamıyla Türk arûzu hâline gelmiş bir de onlara büyük ölçüde yardımcı oluyordu. Böylelikle söyleşileri erbabınca, çok kolay anlaşılır bir ifade geleneğine sahipti.
Buraya şunu da ilâve edeyim ki gerek Nedim’in gerek daha birçok divan şâirlerinin, bu sahifelere sığmayacak kadar bol ve güzel bayram şiirleri vardır. Dedelerimiz, yakın zamanlara kadar, birbirleriyle bu şiirlerin zarâfeti içinde bayramlaşırlardı.
Nihad Sâmi Banarlı , Meydan Mecmuası, 16.01.1973