Işık
Destanların büyük kahramanları; bu kahramanlara kadınlık ve mukaddes Türk çocuklarına annelik yapan kadınlar, çok kere ilahi bir ışıktan doğarlar: Yaratılış destanında, Tanrı’ya yaratma ilhamı veren Ak Ana, ışıklı hatta ışıktan bir kadın hayalidir. Tanrı Kayra Han’ın, kendisi için yarattığı, on yedinci gök katı, bir ışık âlemidir.
Oğuz Kağan Destanı’nın baş kahramanı Oğuz, doğduğu zaman, onun yüzü mavi, yani ışıklı idi. Oğuz’un, Gün, Ay, Yıldız adlı büyük oğullarını doğuran ilk karısı, ortalığı karanlık bastığı zaman, gökten bu karanlığı yararak inen mavi bir ışıktan doğmuştu. Oğuz’u ve çocuklarını doğuran annelerin doğum anında gözleri parlıyor; yüzlerine gizli bir nur iniyordu.
Oğuz ordularına yol gösteren ve destan boyunca ordu önünde yürüyen gök tüylü, gök yeleli erkek kurt, bir sabah Oğuz’un çadırına düşen bir ışıktan doğmuştu. Oğuz’un birinci karısından doğan çocuklarının üçünün de adları Gün, Ay, Yıldız gibi, ışıklı isimlerdi.
Uygur Destanı’nda, Uygurlara hakan seçilen Bugu Han, öteki dört kardeşiyle birlikte, Tuğla ve Selenge ırmakları arasında bir ağaç veya toprak üstüne inen semâvî bir ışıktan yaratılmıştı.
İslâmiyetten sonraki destanlarda ısrarla devam edecek bu mukaddes ışık, Türk inanış ve destanlarına Ortaasya coğrafyasının, güneşi hayat saçan ikliminden akseden, engin bir ışık sevgisi’nin eseridir.
Türkler’in kendi vicdanlarından ve kendi coğrafyalarından doğan Şaman dininin Uçmak dediği, ebedi saadet ülkesi Cennet de böyle bir ışık alemidir. Bu dine göre, yerden onyedi kat göğe doğru gittikçe aydınlanan bir nûr âlemi vardır ki bunun on yedinci katında bütün göz kamaştırıcı aydınlığıyle Türk Tanrısı oturur. Yer yüzünde iyilik yapan ruhlar da vücud’dan ayrılınca, bir kuş şekline girerek, bu engin nûr âlemine uçarlar.
Türkler tarafından Uygurlar devrinde kabul edilen Maniheizm dininin esas Tanrısı da bir iyilik ve ışık Tanrısı’dır. Bu dini Türklere kabul ettiren Bugu Han’ın rü’yâlarına giren “ışık şeklindeki” kız, aynı dinin meşhur nûr ve ışık bâkiresi’dir.
Bütün bu ışıklı çizgiler, bize eski Türk inanış ve estetiğinde ışığın ne mühim bir unsur olduğunu göstermekle de kalmaz. Türklerin bilhassa Müslümanlıktan sonra islâm nûru’nu neden öyle candan benimsediklerini ve bu nûr’u, ondan karanlıkta kalmış ülkelere yaymak için, asırlarca, neden bu yolda Şehid olma yarışına girdiklerini, derin rikkatle düşündürür.
N.Sâmi BANARLI, Resimli Türk Edebiyatı Târihi 2001. Türk Destanlarında Millî – Bedîî Unsurlar, s: 30.