Millet Karşısında Konuşabilmek
Kolay zannedilir ama öyle değildir. Bilhassa milet karşısına çıkacak kimselerin, bir konuşma hünerine sâhip olmaları gerekir.
***
Büyük devlet adamları, büyük, serdar ve kumandanlar, târihteki başarılarını, birçok da konuşmalarındaki güzel ve tesirli söyleyişle elde etmişlerdir.
***
Bizde mühim bir kısım siyâset ve idâre adamları, memleketimizdeki şu dil yıkımı içinde güzel Türkçe’yi o kadar unutmuş görünüyorlar ki, şaşmamak elden gelmiyor. Onların, bu dil burhrânına neden bu derece kayıtsız kaldıkları da bu tutumlarından belli oluyor.
Konuşmak, bangır bangır bağırmak demek değildir. Buna mukâbil, kelimeleri, ne söylediği belli olmayacak derecede ağzının içinde saklamak da değildir. Konuşmak, kelimelerin (hangi kelime olursa olsun) son hecelerini, en monoton seslerle uzatıp, sözüm ona tesirli konuştuğunu zannetmek de değildir.
Konuşmak, önce her kelimenin nerede ve nasıl telâffuz edileceğini; bir kelimeye hangi ses verildiği takdirde onun hangi mânâya geleceğini, sistemli şekilde öğrenmekle başlar.
***
Milletçe bilinir, sevilir, konuşulur ve derin hazla öğrenilir bir dili olmayan bir ülke, nasıl kalkınır ve çağdaş kültürle, hangi vâsıtayla yarışa girer? Bir binâya birikmiş beş on kişinin, bütün bir milletin diliyle canları istediği gibi oynamaları suretiyle mi?
***
Nihad Sâmi BANARLI, Devlet ve Devlet terbiyesi, “Millet karşısında konuşabilmek” 2. Baskı, Sayfa : 119-124.