Ergenekon destânı-2

Ergenekon destânı önce, XIII. asır Moğol târihçisi Reşidüddin tarafından yazıya geçirilmiştir. Yazarın Câmi’ü-t Tevârih kitabına kaydettiği bu rivâyet, Reşidüddin Târihi de denilen bu eserde Fars diliyle yazılıdır. Müellifin, bu rivâyetleri, halk arasından derlemiş, belki de Türk- Moğol halk şâirlerinden dinlemiş olması muhtemeldir. Yukarıya alınan metin ise, Türkiye Türkçesine XVII. asır Hıyve Hânı Ebü’l-gaazî Bahadır Hân’ın Şecere-i Türk adlı eserinden çevrilmiştir. Bahadır Han, Şecere-i Türk’ü yazarken Reşidüddin Târihi’nden faydalanmıştır.


Ergenekon Destânı, bu kitaplara, kuvvetli bir ihtimâle göre, çok daha büyük ve manzum olan aslından hulâsa edilerek alınmıştır. Destanda Türk destan üslûbunun başka dile çevriliş veya hulâsa edilişiyle kaybolmayan çizgileri şunlardır:
Bir kere büyük, bâzan çok büyük kabîlelerin varlığı gene tek bir şahısda toplanmıştır. Destanda adı geçen Kayan, aslında bir şahıs değil, meşhur Kayıhanlı kabîlesidir. Tukuz adı ise Gök-Türkler’in kaderinde mühim bir yeri olan Dokuz Oğuzlar’ın adıdır; bu adın halk dilinde kısaltılmış şeklidir.


Ayrıca Türk destanında totem – tanrı ve bu günkü Mehmedcik gibi ordunun bir timsali olan bozkurt da Gök-Türkler’in ilk bozkurt rivâyetlerinden sonra, Ergenekon destânında Börte Çene adıyla yaşar. Şu sebeple ki Börte Çene, Moğolca’da bozkurt demektir. Böylelikle kurt sembolü ve anne kurt, aradan geçen zamânın uzunluğuna rağmen unutulmamıştır.

N.Sâmi Banarlı , Resimli Türk Edebiyât Târihi 1983, s: 26-27.