Boğaz ve Köprü

Boğazın iki yakasını bir araya getirmek için bugünkü Batı tekniğinin ufkumuza serdiği imkânlar çoktur. Bunların hangisi Boğaz’ın nârin mîmârîsini bozmaz veya ecdat eserleri gibi bu mîmârîyi bütünler ve güzelleştirirse, izim onu seçmemiz lâzım gelir.

yakuboğlu2

Bu, eğer zengin bir feribot şebekesi ile olur veyâ bir su altı tüneli ile sağlanabilirse, köprünün gösterişi ve şatafatı uğruna Boğaz’a kıymaya lüzum kalmaz.

Türk ve dünyâ edebiyâtında şerefli kubbeler ve nârin minâreler beldesi diye isimlendirilen İstanbul’un ve İstanbul Boğaz’ının bu millî ve târihî çizgisini bozmak elbette yanlış olur. İstanbul mîmârîsini onun bir sâhiline nasılsa diktiğimiz Hilton gibi yabancı çizgilerle zedelemeye devâm edemeyiz. İstanbul mîmârîsini ancak son îmar hamlelerinin rûhu ve anlayışı içinde güzelleşir.

Türk milleti, her sanatta olduğu gibi, mîmârîde de kendi romantizmini idrâk ettiği gün ancak “büyük hamle” yapabilir. Mîmârîde kendimize dönmemiz hattâ kendimize gelmemiz bir zarûrettir. Biz taklid milleti değil ibdâ milletiyiz. Evvelce girdiğimiz İslâm medeniyeti dünyâsına eğer çok şerefli bir Türk mîmârîsi ve her yolda bir Türk sanatı katabilmişsek bu bizim o târihlerdeki “yukarılık duygumuz”un ifâdesidir.

Nihad Sâmi BANARLI, İstanbula Dâir, 1986, s:104-106.